4 Ekim 2001 Perşembe

Edebali'nin vasiyeti

Amerika'daki 11 Eylül felâketinden sonra kilise ayinlerinde ABD'nin liderlerini birarada gördük. Manhattan'daki bir ayinde, üç nesil ABD Başkanı yan yana oturuyordu.

Dünya Ticaret Merkezi'nde hayatını kaybeden İngilizler için yapılan bir ayine katılmak üzere İngiltere Başbakanı Tony Blair New York'a uçtu.

Bırakın yurt dışını, yurt içinde herhangi bir camide, bir Türk Başbakanı, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, parti liderleri, önde gelen vatandaşlar biraraya gelebilir mi? Gelemez.

Türkiye'de din din olmaktan çıktı, lehinde veya aleyhinde pozisyon alınan siyasi bir ideoloji haline geldi veya getirildi.

Sanki hepimiz laik veya sofu olma seçeneği ile karşı karşıyayız ve birini seçmek, diğerini reddetmekle eş anlamlıdır. Sanki laik olan Müslüman olamaz, Müslüman olan ise laik olamaz.

Dindar olmak; dinci partiler, başörtüsü kavgası, imam hatip lisesi tartışması, Atatürkçülük gibi konularda otomatik olarak sofular ile saf tutmak anlamına geliyor. Özünde öyle olsa da, olmasa da.

Amerikalılar'ın yaşadığı felâketin ardından Hıristiyanlık, din, birleştirici bir unsur olarak ön plana çıktı. Teröristlerin saldırısına uğrayan Amerika, ölülerine dua etmek ve düşmanına karşı birlik olduğunu göstermek için kiliselerde toplandı.

Bizde din birleştirici değil ayırıcı bir unsurdur. Çünkü İslam Allah ile kul arasında özel bir ilişki olmaktan çıkarak bir siyasi avadanlık haline geldi veya getirildi. Dini siyasete karıştıranlar, iktidara gelmenin veya zengin olmanın bir manivelası olarak kullananlar, din adına akıl almaz cinayetler işleyenler ve gaddarlık yapanlar, Türkiye'de dindar olmaya kötü bir nam getirdi.

En büyük felâketlerden sonra bile -en yakın örnek olarak Marmara depremi- Türkiye'nin liderleri ve önde gelen insanları bir mevlitte biraraya gelemez. Çünkü böyle bir duaya katılmak sadece dua etmek seğil siyasi bir beyanda bulunmaktır.

Dini birleştirici değil ayırıcı bir şey haline getirmiş olmak, Türkiye'yi yönetenlerin kolektif basiretsizliğinin en önemli tezahürlerinden biridir.

Şeyh Edebali, damadı olan Osmanlı hanedanının kurucusu Osman Bey'e vasiyetinde şunları söylemişti:

Ey oğul, Bey'sin!

Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.

Güceniklik bize, gönül almak sana.

Suçlamak bize, katlanmak sana.

Acizlik bize, yanılgı bize, hoşgörmek sana.

Geçimsizlik, çatışmalar,

Uyumsuzluk, anlaşmazlıklar bize, bağışlamak sana.

Ey oğul, bölmek bize, bütünlemek sana.

Üşengenlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana.

Ey oğul,

Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz.

Şunu da unutma, insanı yaşat ki devlet yaşasın.

Ey oğul, işin ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı.

Allah yardımcın olsun.

Bölmek bize, bütünlemek sana. İnsan merak ediyor. Bu bilgelik, akıl, dürüstlük ve erdem; ne zaman, neden ve nasıl Türkler'i yönetenlerin özellikleri arasından çıktı diye.

EN ÇOK OKUNANLAR