1 Kasım 2001 Perşembe

Büyük Türk palavraları

Sonbahar geldi. Göçmen kuşlar güneye göç etmeye, meşe ve kestane ağaçları yemişlerini dökmeye başladı. Meclis açıldı.

Ben de, her yıl olduğu gibi, yeni mevsimi Büyük Türk Palavraları dosyasını raftan indirip tozunu alarak karşılıyorum. Bildiğiniz gibi Meclis'in tatilden dönmesiyle büyük palavralar mevsimi de resmen açılmış olur. Gerçi vatanın kara bağrında palavra mevsimi hiç kapanmaz ama yazın politikacıların tatile gitmesiyle, bir mevsim normallerinin altına düşüş olayı yaşadığımız da kesin.

Ve şimdi Hürriyet Gazetesi'ni elime alıp mevsimin ilk Büyük Türk Palavrası'nı kesmeye başlıyorum.

Snip, snip, snip. Ertuğrul Özkök'ün köşe yazısı. A4 bir kağıt, uhu, delgeç ve Süleyman Demirel söyleşisi, dosyanın en üstünde Büyük Türk Palavraları arasındaki yerini alıyor.

Ne demiş yedi defa başbakan, iki defa darbe kazazedesi, bir defa cumhurbaşkanı bu büyük Türk büyüğü Özkök'e: İki ayda ekonomik krizi çözerim, demiş.

Nasıl çözeceğini, tabii söylememiş. Söylemesi mümkün değil çünkü böyle bir çözüm yok. Olmayan ve olması mümkün olmayan bir şeyin nasıl olacağı konusunda ayrıntıya girilemez.

Demirel 1991 yılında son defa başbakan olduğunda Türkiye bugün çok daha ağırını yaşadığı ekonomik hastalıkların tümünden mustarip idi. Herkes sabırsızlıkla Demirel'in önlem paketini bekliyordu. Demirel devletin hesaplarına bir göz attıktan sonra hiçbir şey yapmamaya karar verdi. Sorunları çözmek konusunda hiçbir önlem almadı. Tersine onun alameti farikası haline gelmiş olan popülist uygulamalara devam etti. Ve bugün heyula gibi üzerimize çöken sorunların daha da ağırlaşmasına neden oldu. İki yıl sonra, daha önce Özal'ın yaptığı gibi, kendini cumhurbaşkanlığına atarak belayı başından savdı. Onun yerine geçen Tansu Çiller Türkiye'ye 1994 krizini hediye etti. Gerisi malum.

ABD Başkanı George Bush: "Afganistan'ın işini iki ayda bitireceğim" diyebilir ama demez, çünkü Afganistan işi, bizim ekonomik kriz işi gibi, iki ayda bitemez. Bush gülünç olmak istemez. Kredibilitesinin sıfırlanacağını, alay konusu olacağını bilir.

Bizdeki politikacıların böyle endişeleri yoktur. Hiçbir palavra onlar için atılmayacak kadar büyük değildir. Galaktik palavraları bile rahatlıkla atarlar çünkü ciddiye alınacaklarını bilirler. Hiçbir gazeteci onlara "Sen ne diyorsun, bizi aptal mı sanıyorsun" demez. "Anlat bakalım, nasıl yapacaksın bu işi" diye sorguya çekmez. İddianın boşluğunu ortaya çıkarmaya çalışmaz. Arşivlere gidip, söylenenlerle yapılanlar arasındaki uçurumu ölçmez.

Bunun birçok nedeni var ama en önemlisi, politikacılarla medyanın çoğu zaman testilerini aynı çeşmeden doldurmalarıdır.

Her millet layık olduğu palavrayı dinler.

Ve aptal yerine konmamanın ilk koşulu aptallığı bırakmaktır.

EN ÇOK OKUNANLAR