4 Nisan 2001 Çarşamba

Atatürk ne kadar haklıymış

Türk paranoyalarının en büyüğü Sevr paranoyasdır. Paranoya abartılı kuşku ve güvensizlik şeklinde belli olan bir ruh hastalığıdır.

Sevr, 10 Ağustos 1920'de Osmanlı İmparatorluğu'nu bitiren anlaşmanın adıdır. Sevr'de Osmanlı topraklarının büyük bir bölümü, onu yenen Fransa, İngiltere, İtalya ve Yunanistan arasında paylaşıldı. Doğu Anadolu bağımsız bir Ermenistan devleti ile otonom Kürdistan'a bırakıldı. Ama Sevr Anlaşması uygulanamadı. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının verdiği Kurtuluş Savaşı ile ortadan kalktı.

Ancak bölünme korkusu bir paranoya olarak Türk halkının benliğine yerleşti veya yerleştirildi ve Batı ile ilişkilerimizi zehirleyerek o gün bu gündür varlığını sürdürüyor. Batılı müttefiklerimize ve ortaklarımıza güvenmiyoruz çünkü bizi sevmediklerine, gizli amaçlarının Türkiye'yi parçalamak olduğuna inanıyoruz. Dış politikamızı bu hayalet korku şekillendiriyor.

Bu korku gerçeklere mi dayanıyor? Yoksa klinik bir vaka ile mi karşı karşıyayız?

Ben Batı'nın, kolektif olarak ya da ülke bazında, Türkiye'yi bölme diye bir strateji izlediğine inanmıyorum. Geçmiş yıllar bu inancımın doğru olduğunu kanıtlayan birçok olayla doludur.

Şu anda da bunu bir daha test etmek için elimizde bir fırsat var.

Türkiye 1999'un sonundan beri içinde bulunduğu ekonomik krizi atlatmaya çalışıyor. Türkiye'nin çöküp bölünmesini isteyen Batı'nın izleyeceği politika, Ankara'yı yalnız ve yardımsız bırakmaktır. Türkiye'nin gereksindiği mali yardımların tek kaynağı Batı'dır. Uluslararası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası, Amerika Birleşik Devletleri'nin güdümündedir. Türkiye'ye en büyük kredileri açmış olan bankalar da ABD'de ve Japonya'dadır. Türkiye gerekli kredileri bulamazsa kaderi hiperenflasyon, borç ertelenmesi, işsizlik, kuyruklar ve sosyal patlamadır. Böyle bir Türkiye'nin yeri İran ve Irak gibi berduş ülkelerin yanıdır.

Türkiye'yi bölmek isteyenler bundan daha iyi bir fırsat bulamazlar. Neden itmiyorlar o zaman uçurumdan aşağıya bizi?

Çünkü Batı, Türkiye'nin ekonomik düzlüğe çıkması için onu yöneten siyasi kadrodan daha fazla gayret gösteriyor. Geçen kasım, ekonomi kayalara toslayınca IMF yıldırım süratiyle 7.5 milyarlık yeni bir destek paketi hazırladı. Citibank ve Deutsche Bank önderliğinde bir grup banka da Hazine'ye bir milyar dolarlık bir kredi paketi verdiler. İçinden çıkmaya çalıştığımız krizde de kolları sıvayanlar malum devletler ve kuruluşlardır.

Batı mal alan ve satan, hem Müslüman hem de Türk cumhuriyetlerine örnek olacak müreffeh ve demokratik bir Türkiye istiyor. Çünkü çıkarlarına en çok böyle bir Türkiye uyuyor. Berduş bir Türkiye'nin ne kendine ne de Batı'ya hiçbir faydası yoktur.

Hükümet krizin suçunu IMF'e yıkmaya çalışıyor. Oysa krizi IMF reçetesi değil, ona uymamak yarattı. Ekonomi ile siyasi yapının çıkarları uyuşmuyor. Siyasi yapıyı besleyen, ekonomiyi açlıktan öldürüyor.

Türkiye'yi yönetenler küçüldükçe büyüklüğü daha da çok ortaya çıkan Atatürk bize yıllarca önce esas düşmanın içeride olduğunu söylememiş miydi?

EN ÇOK OKUNANLAR