5 Şubat 2002 Salı

Kaplan dişli kaplumbağa

Kendim ağır ceza mahkemesinin önünde sıra beklerken anladım en sonunda şu gerçeği: Eğer hapiste değil de dışarıda iseniz, sadece sizi içeri atmak istemediklerindendir. Eğer sizi hapse atmak isterlerse, veya istediklerinde, atabilirler veya atacaklardır. Çünkü istediklerini, istedikleri zaman ve istedikleri kadar hapse atmak için kendi kendilerini yetki ile donattılar.

Bu yetki Türk Ceza Kanunu'nun içinde yazılıdır: Madde 159 ve 312. Bunlar yöneticilerin sevmedikleri, onaylamadıkları, intikam almak, çanına ot tıkamak istedikleri kişileri hapse atmalarını sağlamak amacıyla yazdıkları maddelerdir.

Bu maddelerin yeniden yazılıp demokratik ülkelerde kullanılan kalıplara uydurulması, Avrupa Birliği'ne girmek için Türkiye'nin yapması gereken önemli işler arasındadır. Ama yapamıyorlar. Bir sürü laf ediyorlar ama gerçek şu: Sizi istedikleri zaman hapse atma imtiyazını ellerinden bırakmak istemiyorlar.

Bir yazı yazarsınız. Bir bakanlık koridorunun ucundaki bir odanın içinde oturan bir memur, bir bakan veya bir müsteşar veya bir politikacı veya bir vali, veya devletin bir başka mensubu o yazınızdan hazzetmez. Adalet Bakanlığı'na mektup yazarlar. Adalet Bakanlığı, bir savcıya bir mektup yazar.

Aylar geçer. Devletin dişleri kaplan kadar keskindir amafadımları kaplumbağa kadar yavaştır. Bir gün sivil giyinmiş bir polis memuru evinize ucuz bir zarfın içerisinde saman kağıdına yazılı bir mektup bırakır. Sizin için uzun bir yolculuk başlamıştır. İfade vermek için savcıya. Yargılanmak için mahkemeye. Ve yatmak için hapishaneye, şanssızsanız...

Birileri yazınızda devletin şu veya bu organına hakaret ettiğiniz kanaatine varmıştır. Veya o yazınızı kullanarak sizi susturmak veya cezalandırmak ister. Ya da halkı kin ve nefrete veya başka türlü bir tatsızlığa tahrik ettiğiniz düşünülmüştür. Böyle bir şey aklınızın kenarından geçmemiş olmasına rağmen.

Ama neyin eleştiri, neyin hakaret veya sizi hapse atmak için mazeret olduğunu tayin etmek kolay değildir, demokrasiyi genetik bagajının bir parçası yapamamış ülkelerde.

Diyeceksiniz ki; Türk mahkemeleri bağımsız, yargıçları adildir.

Hem haklısınız, hem haksızsınız.

İstatistikler Türkiye'de mahkeme kararlarının standart olmadığını gösteriyor. Yani tıpatıp aynı suça bir mahkeme beraat verirken diğeri hapis cezası verebiliyor. Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerinde bunu açıklıkla görebilirsiniz.

Tabii,fgerçek hakaret ve tahrik de vardır. Gerçek yargıç da gerçek adalet de. Ama bütün bunların varlığı yukarıda bahsettiğim maddelerin birer özgürlük ve yazar giyotini işlevi gördüğü gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Ben kendim, Necmettin Erbakan'ın aleyhime açtığı aynı davadan hem mahkum oldum, hem beraat ettim. Erbakan bir yazımdan dolayı beni mahkemeye verdi. Tazminata mahkum oldum. Erbakan bu defa aynı suçtan dolayı hapsedilmem için hakkımda dava açtı. Beraat ettim.

İşlenmiş bir suçu eleştirdim. Suçu işleyen kişiyi serbest bıraktılar. Beni ağır cezaya verdiler. Hakaret suçundan.

Rejimin şakşakçısı olmayan bir Türk yazarı iseniz, sinsi bir suikastçının nefesi gibi, kaplan dişli kaplumbağanın nefesi ensenizden eksik olmaz

EN ÇOK OKUNANLAR