6 Mart 2001 Salı

Ulu mu, sulu mu? Artık akıllandım

Birisi "Ulu Önder Atatürk" diye lafa başladı mı cüzdanımın yerinde durup durmadığını kontrol etikten sonra bakire kızlarımı mahzene kapatıyorum, deden kalma, ağızdan dolma revolverimi elime alıp arkamı duvara veriyorum ve teyakkuz durumuna geçiyorum.

Şu anda neden teyakkuz durumunda olduğumu anlamanız için bu açıklamayı yaptım. Beni teyakkuza geçiren Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi Kefalet Kooperatifleri Birliği'nin gazetelerdekifilanları oldu. İlanda, Birlik, "Ulu Önder Atatürk" ile başlayarak Başbakan Bülent Ecevit ile ortaklarına; Halk Bankası'nı "gerçek sahibine, esnaf ve sanatkârlara verileceği müjdesini" verdikleri için teşekkür ediyordu.

İlanı okuduktan sonra Birlik Genel Başkanı Suat Yalkın'ı aradım. "Evet, siyasi irade tecelli etti," diye konuştu. Ecevit'in talimatı üzerine, Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan başkanlığında bir "komisyon" kurulacaktı. Komisyon Halk Bankası'nın esnaf ve sanatkârlara devri konusunun ayrıntılarını halledecekti.

Peki Halk Bankası'nın görev zararlarından meydana gelen muazzam kara delik ne olacaktı? "Biz ona karışmayız," diye cevap verdi Yalkın Bey. "O, hükümetin bankaya borcu." Peki Birlik'in bankayı ayağa kaldırabilcek sermayesi var mıydı? "O bir teknik konu. O konuda şimdi konuşmak istemiyorum."

Tamam.

Halk Bankası Genel Müdürü Yenal Ansen'i aradım. Haber doğru muydu? Yenal Bey kelimelerini dikkatle seçerek, ağır ağır konuştu: "Biz de gazetelerde görüyoruz. Hükümetten talimat veya bilgi almadık," dedi.

Tamam.

Konunun ilginç olan boyutuna gelmeden önce hükümetin Halk Bankası'nı esnaf ve sanatkârlara verme kararının alındığı tarihi öğrenmenizde yarar var sanıyorum: 28 Şubat 2001, yani Dünya Bankası Başkan Yardımcısı Kemal Derviş'in Türkiye'ye davet edildiği gün.

Hükümet bir eli ile, ekonomiyi kurtarsın diye Derviş'in biletini keserken, diğer eli ile ekonomiyi daha da batıracak bir karar alıp, Halk Bankası'nı esnaf ve sanatkârlara devretme kararı alıyordu.

Bankacılık sektörünün içinde bulunduğu sorunları ve bu sorunların ekonomiyi oksijensiz bırakmakta olduğunu artık hükümet bile anlamış vaziyette. Bu denklem içerisinde, açıkları 30 milyar doları aşan devlet bankalarının özel bir yeri var. Devlet bankalarının mali yapıları o kadar kötü ki, sistemdeki sağlıklı bankalar bile bundan olumsuz biçimde etkilenmekte.

Hükümetin, Uluslararası Para Fonu'na devlet bankalarının özelleştirileceğine dair taahhüdü var. Bu taahhüt bir sorunu başka bir sorunla değiş tokuş etmek anlamına gelmiyor.

Esnaf ve sanatkârlar birliğinin yetenekleri ve mali kaynakları ve bankacılık know how'ı Halk Bankası gibi bir bankayı devralmaya müsait değildir.

Şimdi anladınız mı, neden birisi "Ulu Önder Atatürk" diye lafa başladı mı teyakkuza geçiyorum?

Çünkü, siyasilerinftımarhaneye çevirmek için ellerinden geleni artlarına koymadıkları bu ülkede, ulu Tanrı'nın adı gibi, onun adı da, ulu olmayan birçok şeye alet ediliyor.

EN ÇOK OKUNANLAR