16 Ağustos 2001 Perşembe

Kurşuna dizilmek

Politikacının ağzı namlu, dili tetik, kelimeleri kurşundur. Batı ülkelerinde bunu çok iyi bildikleri için yeni başbakan ve bakan olanlara konusunda uzmanlar sıkı brifingler verirler.

Neyin ne kadarının, ne zaman, nerede, kime, nasıl söyleneceğini tayin eden profesyonel, sözleri dinlenen basın danışmanları vardır. Bunlar bütün önemli toplantılara katılırlar. Başbakanların konuşmalarını özel söylev yazarları yazar.

Başbakanlar her televizyon kamerası önlerine çıktığında konuşmağa başlamazlar. Konuşmaya başlamak istedikleri zaman önlerine televizyon kameralarını çıkartırlar.

Demokratik ülkelerde başbakan ve bakanlar istediğini, istediği yerde söyleme özgürlüğüne sahip olmayan tek azınlıktır.

Bu modern ve fonksiyonel bir devlet olam yolunda daha yiyecek çok fırın ekmeği olan Türkiye'de anlaşılmasına daha başlanmayan birkaç trilyon gerçekten biridir: Kabine üyelerinin sözleri kendilerine değil devlete aittir. Amerikan Başkanı Bush konuştuğunda konuşan Amerika'dır.

Laf Amerikan başkanlarından açılmışken, farkında mısınız bilmiyorum. Bu centilmenler nadiren ezbere konuşur. Üzerinde başkanlık armasının bulunduğu kürsüye çıkınca çoğunlukla ceplerinden küçük bir kağıt parçası çıkarıp konuşmalarını ona bakarak yaparlar. Ve ondan sonra bizim politikacıların hiç bilmediği bir şeyi yaparalar. Susarlar.

Her zaman kısadır söyledikleri Amerikan başkanlarının; çünkü şu basit kuralın farkındadırlar: Otuz kelime kullanırsanız medya bu cümlelerin tümünü kullanmak zorundadır. Kontrol sizdedir. Mesajınız yerine ulaşır. Otuzbin kelime kullanırsanız medya bunların içerisinden istediğini seçer. Mesajınız yolda tarumar olur, hedefe ulaşmaz.

Söz para gibidir. Eğer karşılığı yoksa, çoğaldıkça değeri azalır.

Konuşmak ise uçak kullanmak ya da ameliyat yapmak gibi öğrenilmesi gereken, maharet isteyen bir şeydir.

Öz, sözün altında gömülüdür Türkiye'de. Çünkü politika -- hükümet -- fabrika olması gerekirken tiyatrodur.

Acaba, diye kendi kendine soruyor insan, konuşma belli bir yaştan sonra seks yerine mi geçiyor?

Politikacıların konuşmaları ülkemizde ürkütücü boyutlara ulaşan çevre kirliliğinin en büyük nedenlerinden biridir.

Herhalde sebebi politikanın ve hükümet etmenin genelde iş değil laf yapmak üzerine bina edilmiş olmasıdır. Laf yapmak iş yapmaktan kolay olduğu için Türkiye'de kilogram olarak metre kareye düşen laf (palavra?) Avrupa Birliği ortalamasının kat kat üstündedir.

Politikacının ağzı namlu, dilinin tetik, kelimelerinin kurşun olduğuna inanmıyorsanız sokakta dikkatle çevrenize bakın. Çok kurşuna dizilmiş insan farkedeceksiniz.

Not: "Ben bu yazıyı daha önce başka bir yerde okumamış mıydım?" diye merak edenleriniz varsa cevap "evettir." Buna benzer bir yazı -- toprağı bol olsun-- Yeni Yüzyıl'daki köşemde 1997'de yayınlanmıştı. İşte, görüyorsunuz bazı şeyler değişmiyor, hatta daha beter oluyor.

EN ÇOK OKUNANLAR