17 Mart 2002 Pazar

Akıl oyunları

Öğleden sonra yazı yazmaktan ve evde oturmaktan iyice sıkılınca sinemaya gitmeye karar verdim.

Capitol sinemalarına telefon edip Russell Crowe'un oynadığı A Beautiful Mind veya Akıl Oyunları (Niye "Güzel Bir Akıl" değil, İngilizcesi'nde olduğu gibi, Allah bilir) adlı filmini 15.50 de görebileceğimi öğrendim.

Saat üçü on geçiyordu. Arabaya atlayıp Capitol'e gittim. Sıra başı bir bilet aldım. Kitapçıda biraz dolandım. Biletimi kestirip salona girdim.

Biletimde 13/1 yazıyordu. Orada bir adam oturuyordu.

"Yerimde oturuyorsunuz" dedim.

"Biri de benim yerime oturdu."

Adamı şiddet veya diplomasi kullanıp yerine gitmeye ikna etme havasında değildim. "Ben de başkasının yerine oturayım o zaman" dedim. Arkasınaki boş koltuğa oturdum.

On saniye sonra ışıklar söndü. Yirmi saniye sonra iki bayan, gözleri karanlığa alışamamış insanların tedirgin yürüyüşüylef merdivenleri yavaş yavaş çıkıp yanıbaşıma park etti.

"Numaralar da görünmüyor" dedi biri. Diğeri "dur bir saniye" dedi. İçinde bir şeyler aranan bir kadın çantasının çıkardığı sesler duyuldu. Birazdan küçük bir el fenerinin küçük ışığı kotuğuma vurdu. "Yerimizde biri oturuyor" dedi el fenerli ses. "Boşver. Biz de arkasına oturalım öyleyse."

Anlaşılan onlar da benim gibi, dış politikalarını hır çıkarmak yerine araziye uyup karakolluk olmadan filmi seyretmek üzerine bina etmişlerdi.

Kadınlar arkamdaki koltuklara otururken onların da arkasından başka bir bayanın sesi geldi. "Benim de yerime oturdular."

İlginç.

Acaba sinemada herkes başkasının yerinde mi oturuyordu?Bu, dünyadaki herkesin bir başkasının yerinde oturduğu tek sinema olabilir miydi? Belki de sinema tarihindeki herkesin bir başkasının yerinde oturduğu tek sinemada bulunuyorduk. Ve farkında olmadan sinema tarihine yeni bir "ilk" ilave ediyorduk.

Salona ilk giren kendi koltuğu yerine bir başkasının koltuğuna oturdu ise.

Bu yer, ikinci gelen kişinin yeri idi ise. İkinci kişi üçüncünün yerine oturmak zorunda kaldı ise. Ve bu, tesadüfen, zincirleme herkesin bir başkasının yerine veya kendi biletindeki yerden başka bir yere oturmasına neden olmuş oldu ise. Olabilirdi.

Böyle bir şeyin olmuş olmasının matematiksel olasılığı ne idi?

Bunu benim bulmam olanaksız. Bunu ancak birkaç saniye sonra başlayacak filmin konusu olan Amerikalı matematik dehası John Nash çözebilir, bu kadar salak bir problemi kafa yormaya değer bulursa tabii.

Nash, Princeton Üniversitesi'ndef21 yaşında bir öğrenci iken rasyonel insan davranışını açıklayan önemli bir teori geliştirdi. Nash Dengesi olarak bilinen bu teori daha sonra ekonomide birçok olay ve davranışı açıklamak için kullanıldı.

Film matematik ve şizofreniyi anlatıyormuş gibi görünüyordu ama esas konusu sevgi ve saygı idi. Hayat matematik ve fizik ile değil, sevgi ve saygı ile yürüyordu:f Eşe, işe, arkadaşlara, çevreye duyulan sevgi ve saygı. Nash'in bu nefis filmde anlatılan hayatı bunun bir kanıtı idi.

Ve bu hayat, sinemada başkasının yerine oturan adamın saygısızlığını gerçek perspektifine oturtuyordu.

Yargı sistemine saygısı olmayan emekli generaller, Çetin Altan'ın ustalığına saygı duymayan hödükler, oyu ile iktidara geldikleri halkın parasını çalan politikacılar, "en büyük asker bizim asker" naraları ile sessizliği kirletenler, pencereyi açıp gol kurşunu sıkanlar.

Sinemada başkasının yerine oturan adam, bu ve bunlar gibi sayısız saygısızılık ırgatlarından sadece biri idi. Olması gereken yerde olmayan insanlardan müteşekkil bir toplum olduğumuzu sembolize ediyordu.

EN ÇOK OKUNANLAR